Sunday, August 26, 2012
Ekümenopolis'in Yönetmeni İmre Azem'le Söyleşi
Türkiye'de bağımsız bir belgesel filmin vizyona girmesi oldukça ender rastlanan bir durum. 2011 yapımı Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir, yoğun ilgi üzerine 31 Ağustos’ta ikinci kez vizyona giriyor. Belgeselin yönetmeni İmre Azem’e Ekümenopolis’in vizyon süreci ile ilgili sorularımızı yönelttik.
Şimdiye kadar Ekümenopolis'i seyirci ile buluşturma konusunda nasıl bir strateji belirlediniz? Bu stratejiyi film yapım sürecinin hangi aşamasında oluşturdunuz?
Ekümenopolis özünde aktivist bir film ve bu özelliğinden dolayı sürecin başında aldığımız ilkesel kararlar filmin hem yapım hem de dağıtım sürecine yansıdı. Öncelikle biz hem kar amacı gütmeyen hem de sponsorsuz, tamamen bağımsız bir film olsun istedik. Filmi sadece bireysel desteklerle ve kitlesel fonlama yöntemini kullanarak bu şekilde bitirmiş olmamız, dağıtımda da tamamen bağımsız kalabilmemizi sağladı. Film bir yandan sinemalarda vizyonda seyirciyle buluşurken, diğer yandan üniversitelerde, mahallelerde, ve birçok özel gösterimde ücretsiz olarak bambaşka bir kitle tarafından izlenme şansına kavuştu.
Bu ücretsiz gösterimler geleneksel dağıtım yöntemlerine ters düşüyordu. Birçok kişi bize bu ücretsiz gösterimleri yaparsak vizyonda seyirci bulamayacağımızı söyledi, ama biz tersine bu filmin seyredildikçe yayılacağına inandık. Çünkü bu bir fikir filmi. Film 90 dakikada bitmiyor, tersine 90 dakikadan sonra başlıyor. Seyreden kişi filmi etrafındakilerle, arkadaşlarıyla, ailesiyle konuşuyor tartışıyor. Gerçekten de böyle oldu, biz filmi ücretsiz paylaştıkça film duyuldu, yayıldı, vizyona girdiğinde de beklentileri alt-üst eden bir performans sergiledi.
Ekümenopolis'i neden vizyona sokmak istediniz?
Bir kere bu “vizyon” denen sisteme girmeden medyanın ilgisini çekmek çok zor. Medya ile beraber çok kalıplaşmış bir sistem. Filmin duyulması için vizyona girmesini önemsedik bu yüzden. Bir de tabi film sinema için yapılmıştı, görüntü kalitesini, ses tasarımını seyircinin sinemada deneyimleyebilmesini istedik, ürettiğimiz eserin hakkını verebilmek için. Gerçekten evde seyretmekle kıyaslanamayacak bir deneyim.
Bunu nasıl başardınız? Vizyon süreci nasıl gelişti? Bütçe oluşturmak, dağıtımcı bulmak, vizyon için kopyaların hazırlanması, tanıtım faaliyetleri?
Öncelikle vizyona dijital kopya ile ve çok sınırlı girmeye karar verdik. Beyoğlu herkesin kolaylıkla ulaşabileceği bir yer. Burada bir sinemada oynaması bizim için yeterliydi. AVM sinemalarını özellikle tercih etmedik. Bu süreçte bize destek olan yapım şirketleri ve kitlesel fonlama ile aldığımız bireysel desteklerle yine bağımsız bir şekilde hem kopyaları hazırladık hem de tanıtımını yaptık.
Filminizin şu ana kadar ki vizyon performansını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kaç kopya, kaç salon, kaç seans, kaç seyirci? Hedefinize ulaştınız mı?
Film 4 Mayıs’ta İstanbul ve Ankara’da birer kopya olmak üzere sadece iki kopya ile vizyona girdi ve 8 hafta vizyonda kaldı, toplamda 7000 kişi seyretti. Hem bağımsız sinemaları desteklemiş olduk, seanslar doldu hem de uzun süre vizyonda kaldık.
Vizyon sonrası dağıtım süreci hakkında neler planlıyorsunuz?
Eylül ayında basit bir DVD çıkartmayı planlıyoruz, sonra da televizyon fırsatlarını değerlendireceğiz. Bunlar normal ticari filmlerin izlediği basamaklar. Ama biz bütün bu sürece paralel olarak 1 senedir devam etmekte olan mahalle, üniversite ve STKlardaki ücretsiz gösterimlere kesintisiz devam edeceğiz. Bir süre sonra da zaten internete kendimiz koyacağız, dileyen kaliteli bir şekilde indirebilecek.
Ekümenopolis özelinde bu süreçte yaşadıklarınızı düşündüğünüzde Türkiye'de belgesel filmlerin seyirciler ile buluşması konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Ben bu konuda belgesel ve kurmaca arasında bir ayrım yapmıyorum, sinemayı bir bütün olarak görüyorum. Eğer insanları ilgilendiren, onlara birşey katan bir mesajınız varsa, ve bunu sıkmadan verebiliyorsanız filminiz belgesel olmuş, kurmaca olmuş çok fark etmez, mutlaka seyircisine ulaşır. Dijital kopyalar, internet üzerinden kitlesel fonlama ve tanıtım gibi tekniklerle bunlar artık ulaşılamaz mecralar değil.
Belgeselin internet sitesi: http://www.ekumenopolis.net
Söyleşi: Can Candan
Şimdiye kadar Ekümenopolis'i seyirci ile buluşturma konusunda nasıl bir strateji belirlediniz? Bu stratejiyi film yapım sürecinin hangi aşamasında oluşturdunuz?
Ekümenopolis özünde aktivist bir film ve bu özelliğinden dolayı sürecin başında aldığımız ilkesel kararlar filmin hem yapım hem de dağıtım sürecine yansıdı. Öncelikle biz hem kar amacı gütmeyen hem de sponsorsuz, tamamen bağımsız bir film olsun istedik. Filmi sadece bireysel desteklerle ve kitlesel fonlama yöntemini kullanarak bu şekilde bitirmiş olmamız, dağıtımda da tamamen bağımsız kalabilmemizi sağladı. Film bir yandan sinemalarda vizyonda seyirciyle buluşurken, diğer yandan üniversitelerde, mahallelerde, ve birçok özel gösterimde ücretsiz olarak bambaşka bir kitle tarafından izlenme şansına kavuştu.
Bu ücretsiz gösterimler geleneksel dağıtım yöntemlerine ters düşüyordu. Birçok kişi bize bu ücretsiz gösterimleri yaparsak vizyonda seyirci bulamayacağımızı söyledi, ama biz tersine bu filmin seyredildikçe yayılacağına inandık. Çünkü bu bir fikir filmi. Film 90 dakikada bitmiyor, tersine 90 dakikadan sonra başlıyor. Seyreden kişi filmi etrafındakilerle, arkadaşlarıyla, ailesiyle konuşuyor tartışıyor. Gerçekten de böyle oldu, biz filmi ücretsiz paylaştıkça film duyuldu, yayıldı, vizyona girdiğinde de beklentileri alt-üst eden bir performans sergiledi.
Ekümenopolis'i neden vizyona sokmak istediniz?
Bir kere bu “vizyon” denen sisteme girmeden medyanın ilgisini çekmek çok zor. Medya ile beraber çok kalıplaşmış bir sistem. Filmin duyulması için vizyona girmesini önemsedik bu yüzden. Bir de tabi film sinema için yapılmıştı, görüntü kalitesini, ses tasarımını seyircinin sinemada deneyimleyebilmesini istedik, ürettiğimiz eserin hakkını verebilmek için. Gerçekten evde seyretmekle kıyaslanamayacak bir deneyim.
Bunu nasıl başardınız? Vizyon süreci nasıl gelişti? Bütçe oluşturmak, dağıtımcı bulmak, vizyon için kopyaların hazırlanması, tanıtım faaliyetleri?
Öncelikle vizyona dijital kopya ile ve çok sınırlı girmeye karar verdik. Beyoğlu herkesin kolaylıkla ulaşabileceği bir yer. Burada bir sinemada oynaması bizim için yeterliydi. AVM sinemalarını özellikle tercih etmedik. Bu süreçte bize destek olan yapım şirketleri ve kitlesel fonlama ile aldığımız bireysel desteklerle yine bağımsız bir şekilde hem kopyaları hazırladık hem de tanıtımını yaptık.
Filminizin şu ana kadar ki vizyon performansını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kaç kopya, kaç salon, kaç seans, kaç seyirci? Hedefinize ulaştınız mı?
Film 4 Mayıs’ta İstanbul ve Ankara’da birer kopya olmak üzere sadece iki kopya ile vizyona girdi ve 8 hafta vizyonda kaldı, toplamda 7000 kişi seyretti. Hem bağımsız sinemaları desteklemiş olduk, seanslar doldu hem de uzun süre vizyonda kaldık.
Vizyon sonrası dağıtım süreci hakkında neler planlıyorsunuz?
Eylül ayında basit bir DVD çıkartmayı planlıyoruz, sonra da televizyon fırsatlarını değerlendireceğiz. Bunlar normal ticari filmlerin izlediği basamaklar. Ama biz bütün bu sürece paralel olarak 1 senedir devam etmekte olan mahalle, üniversite ve STKlardaki ücretsiz gösterimlere kesintisiz devam edeceğiz. Bir süre sonra da zaten internete kendimiz koyacağız, dileyen kaliteli bir şekilde indirebilecek.
Ekümenopolis özelinde bu süreçte yaşadıklarınızı düşündüğünüzde Türkiye'de belgesel filmlerin seyirciler ile buluşması konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Ben bu konuda belgesel ve kurmaca arasında bir ayrım yapmıyorum, sinemayı bir bütün olarak görüyorum. Eğer insanları ilgilendiren, onlara birşey katan bir mesajınız varsa, ve bunu sıkmadan verebiliyorsanız filminiz belgesel olmuş, kurmaca olmuş çok fark etmez, mutlaka seyircisine ulaşır. Dijital kopyalar, internet üzerinden kitlesel fonlama ve tanıtım gibi tekniklerle bunlar artık ulaşılamaz mecralar değil.
Belgeselin internet sitesi: http://www.ekumenopolis.net
Söyleşi: Can Candan
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment